Yazan: Güney Mermer
Tayland’a gitme kararını birkaç saatte vermiş ve Qatar Airways’in yaptığı çılgın promosyonu kaçırmamak uğruna biraz riske girerek epey ileri bir tarihe bilet almıştım. Gideceğim tarihte, muson mevsimi bitmiş, hava sakinlemiş olacaktı. Daha ne olsundu? Şimdi geriye sadece ayları ve günleri saymak kalmıştı.
Gel gelelim, içinde Güney Tayland’ın muhteşem adaları Phuket, Koh Samui ve Koh Phangan’ın da yer aldığı Tayland seyahatim, beklenmedik bir musonla hiç planlamadığım şekilde seyretti ve beni bambaşka keşiflere sürükledi. İşte bana hayatı biraz akışına bırakmayı öğütleyen ve her saniyesinden ayrı ayrı keyif aldığım 2 haftalık Tayland maceram:
Keşfetmekle bitmeyen bir şehir: Bangkok
Khao San Road’da ülkenin en iyi contemporary artistleriyle karşılaşma imkanınız var!
Ülkenin başkenti Bangkok, uçsuz bucaksız; gürültülü ama neşeli, turistik ve çok kültürlü bir kent. Pek çok açıdan İstanbul’a fena halde benzettiğim Bangkok’un ritmine ayak uydurmak için sağlam bir kondisyon gerekiyor. Kısa bir Google araması ile şehirdeki tüm tapınakları, turistik cazibe merkezlerini ve eğlence mekanlarını şıp diye bulabileceğiniz için, araştırarak ulaşmanın biraz zor olduğu kişisel deneyimlerimi buraya bırakıyorum:
- Bangkok’da iki havalimanı bulunuyor. Ve Türkiye’den geldiğinizde Suvarnabhumi International Airport denen devasa havalimanına iniyorsunuz. Burası şehir merkezine yaklaşık 30, oteller bölgesine ise 20 km mesafede. Havalimanı şehre biraz uzak olunca fırsatçı taksiciler de fahiş ücretlerle canınızı sıkabiliyorlar. Aman dikkat, havalimanından şehre gitmek için maksimum 300 Baht ödeyin.
- Sokak yemeği ile pahalı restoranlardaki yemekler arasında kararsız kalırsanız kesinlikle sokak yemeğini tercih edin. Çünkü inanın ne hijyen ne de lezzet açısından pek fark bulamayacaksınız. İki seçenek arasındaki tek fark fiyat!
- Bangkok’da konaklamak için en avantajlı bölge kesinlikle Sathorn. Burada hem oteller fiyat / kalite açısından tatmin edici hem de Old City’den çok uzak kalmadan, oraların çılgın gürültüsünden izole olabiliyorsunuz.
Sathorn’a çok yakın konumda bulunan, Bangkok’un Central Park’ı Lumpini Park
- Bangkok’da metro ağını kullanmak kesinlikle zaman kaybı! Evet trafiğin yoğunluğu tartışma götürmez fakat Tayland’da metro kullanmak, taksilerden daha pahalıya geliyor.
- Bangkok’a yaklaşık 2 saat uzaklıktaki Ayutthaya kenti, Eski Siyam Krallığı’na başkentlik yapmış her yerinden tarih fışkıran bir merkez. Budizm’e ve antik Asya uygarlıklarına ilgi duyuyorsanız burayı asla es geçmeyin ve en az 1 tam gününüzü ayırın.
Aşırı turistik bir turistik belde: Pattaya
Bangkok’un arka bahçesi konumundaki turistik şehir Pattaya, son yıllarda sayısı hızla artan go-go barları nedeniyle kötü bir imaja sahip. Ancak Pattaya’nın önemli bir avantajı, Bangkok’a 1,5 saatlik karayolu mesafesinde bulunması.
Koh Tao Beach / Pattaya
- Pattaya’nın merkezindeki plajın pek iç açıcı olduğunu söyleyemeyeceğim. Bu yüzden burada denize girmek için 45 dakikalık bir tekne yolculuğu ile Koh Tao adasına gidebilir ve burada bembeyaz kumların keyfini çıkarabilirsiniz.
- Yukarıda da belirttiğim gibi Pattaya’nın ülkede hızla büyüyen fuhuş sektörünün lokomotifi olma gibi kötü bir imajı var. Ancak bu durum Pattaya’nın tamamen bir “günah şehri” olduğu anlamına gelmiyor elbette. Fakat şehirde dikkat etmeniz gereken bazı noktalar var: Lüks mağazaların, şık restoranların ve şirin gece pazarlarının bulunduğu plaja nazır kordon boyu misali Beach Road ve çevresinde takılın ve Walking Street isimli sokağa pek bulaşmayın.
- Pattaya’da masaj yaptırmak istiyorsanız büyük spa merkezlerini tercih edin. Ve tabii ki kapısında neon ışıklarla “Body Massage” yazan yerlerden koşarak uzaklaşın. Benim tavsiyem kesinlikle Savanna Massage Therapy.
Tayland Körfezi’nin saklı cenneti: Rayong
Güney Tayland’da bulunan Phuket ve Koh Samui’deki sel felaketi nedeniyle, denize girmek için yeni yerler ararken keşfettiğim Rayong, Tayland Körfezi’nde -Bangkok’a 2 saat mesafede- bulunan bir sanayi şehri. Şehrin içinden geçerken “Burada denize mi girilir ya?” derken 20 km sonra karşınıza çıkan minik kasabalarıyla kendine hayran bırakan Rayong’u çok sevdim.
- Rayong’un şehir merkezi ile ilgili söyleyebileceğim çok fazla bir şey yok. Fakat bir şey var ki kelimenin tam manasıyla beni benden aldı: Yomjinda Road isimli tarihi caddede kurulan gece pazarı ve yemek festivali ciddi anlamda baş döndürücü. Aklınıza gelebilecek her tür Thai yemeğini tadabileceğiniz bu pazarda tüm geceyi sıkılmadan geçirmek garanti.
Bann Phe’nin sakin ve mütevazı plajlarına bayıldım!
- Google Maps’te rastgele gezerken denk geldiğim minik sahil kasabası Bann Phe şimdiye kadar gördüğüm en huzurlu yerlerden biriydi. Minicik, yavaş, sakin ve doğayla iç içe olan bu güzel kasabada hem orman huzuru hem de plaj kafası yaşamak mümkün. Ayrıca esnafından otelcisine; masöründen eczacısına kadar İngilizce konuşma oranının en yüksek olduğu Tayland yerleşiminin de Bann Phe olduğunu söyleyebilirim.
Bann Phe iskelesinin hemen yanında bulunan, 3 kere üst üste gittiğim muhteşem restoran Rom Mai Seafood
- Gelelim aşık olunacak kadar güzel ada Koh Samed’e… Bann Phe’den 20-25 dakikalık bir tekne yolculuğu ile ulaşılan bu güzel ada kelimenin tam anlamıyla bir “hippie village” Phuket ve Koh Phangan’da afet alarmı verilmişken havanın şeker gibi olduğu bu güzel ada, sakinliği; belli bir kültür seviyesinin üzerindeki turist profili ve inanılmaz güzellikteki denizi ve plajlarıyla gerçekten muhteşem. Henüz güneydeki adalar kadar turistik olmadığı için çok daha bakir ve güzel olan Koh Samed’de bulunan işletmelerin fiyat – kalite performansı da epey tatmin edici. Buradaki mekan tavsiyem ise White Beach’te bulunan bohem plaj restoranı Jep’s.
Yeşilin 50 tonu: Chiang Mai
Seyahatimin birkaç gününü doğasını ve spiritüel atmosferini çok merak ettiğim Kuzey Tayland’a ayırmıştım. Bu yüzden de kuzeyin en güzel şehri olan Chiang Mai’ın yolunu tuttum. Henüz ayak basar basmaz, bizim Karadeniz yaylalarında yaşanan oksijen sarhoşluğunun bir benzerini yaşatan Chiang Mai’ın havası bile insanı tazeleyen cinstendi. Bana “İşte gerçek Güneydoğu Asya budur” dedirten Chiang Mai izlenimlerim ise şöyle:
- Şehrin en sevdiğim kısımlarından biri, para harcayıp partilemek için Tayland’ı seçen yabancı turist kalabalığına hiç mi hiç hitap etmemesi. Bu yüzden Chiang Mai, kafa dinlemeye, doğayla baş başa kalmaya ve spiritüel / kültürel açılımlar yapmaya gelen yabancılarla dolu. Hatta öyle ki, bu amaçlarla şehre gelip Chiang Mai’ye yerleşen çok fazla Avrupalı var. Benim kaldığım ve çok sevdiğim Hotel Montha da bahsettiğim gibi bir İsviçreliye aitti.
- Chiang Mai’ın merkezinde, iç içe geçmiş iki şahane gece pazarı mevcut. Anusarn Night Market ve Chiang Mai Night Bazaar isimli bu devasa pazarlarda, Bangkok’tan çok daha uygun fiyatlara hediyelik eşya işinizi halledebilir ve birbirinden lezzetli yemekler yiyebilirsiniz.
Doi Suthep’ten Chiang Mai’ye bakış
- Unutmadan Chiang Mai, sevimli Asya filleri ile meşhur bir kent. Şehre gelmişken bu güzel hayvanları görmek isterseniz Doi Suthep National Park’a ya da Chiang Mai Zoo’ya en az yarım gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim.
Fotoğraflar Güney Mermer'e aittir.